Bugüne kadar pek çok hükümet değişti. Sağcısından sözde solcusuna, laik etiketlisinden İslamcısına, milliyetçisine kadar pek çok parti kimi zaman tek başına kimi zaman koalisyonlar kurarak hükümet kurdu. Ama vitrindekiler değişse de işçi ve emekçilerin yaşamlarında olumlu bir değişiklik olmadı. Çalışma saatleri uzadı, haklar gasp edildi, ücretler düştü, işsizlik tırmandı. Türlü yalanlarla ve vaatlerle hükümet olan partiler en rezil durumlara düşüp vitrinden çekildiler ve sırayı bir diğerine bıraktılar.
Kölelik yasası tabir edilen iş yasası, sahte sendika yasası, sağlık hakkımız gasp eden yasalar, torba yasa, özelleştirmeler, hep farklı hükümetler döneminde gündeme geldi ve geçirildi.
Kendi işkolumuz olan tekstil sektöründe de bunu tüm açıklığı ile görmek mümkün. Hükümetler değişse de bizim maruz kaldığımız sömürü değişmedi, hatta daha da tırmandı. Mesai saatlerimiz gittikçe uzadı. Öyle ki büyük mücadeleler sonucu kazandığımız 8 saatlik iş günü bugün fiili olarak ortadan kalktı. Uzun çalışma saatleri tekstil de kural oldu.
Zaten düşük olan ücretlerimiz hayat pahalılığı karşısında günden güne eriyor. Asgari ücret almak dahi tekstilde lüks sayılıyor. Sigortasız, asgari ücretin de altında çalışan pek çok işçiyi tekstil atölyelerinde bulmak mümkün.
Sendikanın ise adını bile anmak mümkün değil. Taşeronlaşma ve fason öyle yaygın ki 50-60 kişilik işyerlerinde 3-5 farklı firmaya raslıyoruz. Büyük işyerlerinde ise her an işten atılma korkusu işçilerin sendikal örgütlülükten uzak durmalarına sebep oluyor. Sonuçta sendika gibi yasal bir hak patronlar tarafından fiili olarak engelleniyor.
Esnek çalışma, baskı ve hakaret, yozlaşma ve daha pek çok sorun bugün tekstil işçilerinin yaşamlarının parçası haline gelmiş durumda. Ama biz tüm bu sorunlarla uğraşırken düzen partileri seçim zamanı karşımız geçip bizden oy istiyorlar. Oy aldıktan sonra ise saldırılara devam etmek için meclisin yolunu tutacaklar.
Unutmamalıyız ki sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne hükümetler, ne parlamento çözebilir. Sorunlarımızı ancak kendi gücümüz, birliğimiz ve örgütlü mücadelemizle çözebiliriz.
İnsanca yaşanılır bir geleceği ancak kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yoktur.
Bizi bekleyen seçim apaçık ortadadır: Ya sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, her gün daha ağır bedeller ödeyerek, köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkacak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz! Başkaca bir yol, başkaca bir seçim yoktur!
Bunun için bizlerin yıllardır kanını emen düzen partilerine oy vermeyelim. Sandığa gidelim ve tepkimizi geçersiz oylarla gösterelim. İnsanca yaşam talebimizi, yakıcı sorunlarımızı oy pusulalarına yazalım ve gerçek çözümün mücadeleden geçtiğini unutmayalım.
Ne seçim, ne meclis! Çözüm işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesinde!
Amerikancı-dinci
AKP’ye oy yok!
On yıldır hükümette yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi, patronlar
sınıfının en sadık uşağıdır. İşçi sınıfına dair en açık ve cesur saldırılarda
bu partinin imzası vardır. Bugün yaşanan kölelik ve sefaletin dolaysız
sorumlusudur.
Amerikan emperyalizminin açık
desteğini alan AKP, Türkiye’yi ABD’nin Ortadoğu politikalarının uygulayıcısı,
ileri karakolu ve taşeronu olarak hazırlamaktadır. Bu haliyle ABD’nin tam
desteğini almaktadır.
Dini istismar eden AKP, cemaatlerin
desteğini alarak adım adım gericiliği tırmandırmaktadır. Kültür sanatta,
eğitimde gerici uygulamalar birbiri ardına gündeme gelmektedir.
İslamcı sermayenin de temsilcisi olan
AKP bu kesim adına iktidarda önemli yer edinmiş, bugüne kadar önemli bir etkisi
olan ordu, hukuk gibi alanlarda güçlenmiş, devlet kurumlarını büyük ölçüde ele
geçirmiştir. Bu haliyle sıradan bir hükümet partisi olmaktan da çıkarak iktidar
gücü haline gelmiştir.
Sözde laik ve
sözde halkçı CHP’ye oy yok!
CHP geçmişte devrimci hareketin
güçlendiği dönemlerde bu rüzgâra sırtını dayayarak solcu bir görünüm kazanmış,
o günlerden beri de bu yanılsama sürmüştür.
Sol hareketin gerilemesi nedeniyle
güç kaybeden CHP bir süre milliyetçi politikalara sarınmış ancak bu da onu
kurtarmaya yetmemiştir. Bugün ise CHP yeni başkanı ve sosyal vaatleriyle
yeniden sol kimliği öne çıkartmaya çalışmaktadır.
CHP pek çok sosyal vaatte
bulunmaktadır ancak halen daha Amerika’yı hedef almaktan uzak durmakta, AB’yi
desteklemekte, TÜSİAD’ı yani patronlar sınıfını “kamu görevlileri” ilan ederek
onurlandırmaktadır.
Oysa CHP’nin kendi vaatlerini yerine
getirebilmesinin tek yolu burjuvaziyi ve emperyalizmi karşısına alan bir
program ortaya koymaktır. Bizzat patronların talepleri nedeniyle yürürlüğe
konan yasalar işçilerin haklarını gaspetmektedir. Bu çelişki CHP tarafından
gizlenmektedir.
Alevilerin oylarına da talip olan CHP
“Alevi” demekten bile çekinmekte, resmi ideolojinin dışına çıkmamaya gayret
etmektedir. Dersim katliamına dair bile söz söyleyememektedir.
Bu haliyle AKP’yi geriletmek için
CHP’yi desteklemek sadece hayaldir.
Irkçı-faşist
MHP’ye oy yok!
MHP
bugün ırkçılık ve Alevi-Kürt düşmanlığı üzerinden politika yapan faşist bir
partidir.
Geçmişte devrimci harekete karşı
devlet destekli katil sürüleri olarak örgütlenen bu parti devrimcilere ve
Alevilere yönelik tüm katliamlarda ön sıralardadır.
12 Eylül darbesinden sonra Kürt
hareketine karşı şekillendirilmiştir. Tüm söylemleri Kürt halkına küfür ve hakaret
içermektedir, bu haliyle Hitler faşizminden farkı yoktur.
MHP bugün pek çok çürümüşlük ile
birlikte anılır. Uyuşturucu, fuhuş, mafya genelde bu parti ile ilişkilidir. Son
gündeme gelen kasetler çürümenin boyutunu da göstermektedir.
MHP’ye oy vermek her şeyden önce
halkların kardeşliğine sıkılmış kurşundur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder