Oysa bu pembe tablonun ardından saklı olan azgın bir sömürü cehenneminden başka bir şey değil. Hugo Boss’un işçilerden istediği tek şey performans ve %100 kalite. 3600 kişilik fabrikada tüm işleyiş verimliliği arttırmaya endekslenmiş durumda. Bu nedenle küçük atölyelerdeki gibi usta tacizine, baskıya, aşırı mesailere gerek duyulmuyor. Çünkü disiplin bizzat bu katı performans kurallarıyla sağlanıyor.
Japon çalışma rejimi de denilen Toplam Kalite Yönetimi uygulamalarıyla işçiler adeta robotlaştırılıyor, %100 performans göstermeleri, bu performansa ulaşmalarına engel olan herşeyden vazgeçmeleri isteniyor. İşçilere örneğin tuvalete gitme yasağı konmuyor ama pek çok işçi performansı düşmesin diye tuvalete gitmeyi aklından bile geçiremiyor. Çünkü performans dijital olarak dakika dakika ölçülüyor. Performansından memnun olunmayanlar ise hızla kapının önüne konuyor. Bir çok işçi tazminatını dahi alamadan işten çıkarılıyor.
Aynı biçimde ve yoğun üretim yapmaktan kaynaklı neredeyse tüm işçiler boyun ve bel fıtığı, disk kayması, boyun düzleşmesi gibi meslek hastalıklarından muzdaripler. Yine iş stresi pek çok işçinin psikolojik hastalıklar ile karşılaşmasına sebep oluyor. Hugo Boss’un çok reklamı yapılan sinema-tiyatro salonları, sosyo kültürel aktiviteleri bu insanlık dışı çalışma tablosunun yarattığı hastalıkları ortadan kaldırmıyor, pek çok işçi psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle ilaç kullanarak çalışmayı sürdürebiliyor.
Tekstil İşçileri Bülteni Hugo Boss Özel Sayısı'ndan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder