Gaziemir Serbest Bölge’de faaliyet yürüten Hugo-Boss işçileri ve Menemen’de faaliyet yürüten Savranoğlu Deri işçileri sendikalı oldukları için işten atılmış, bahane olarak da performans düşüklüğü gibi sebepler gösterilmişti. Bunun üzerine de işçiler direniş süreçlerini başlatmıştı. Savranoğlu direnişi 148. gününde iken Hugo-Boss direnişi ise 92. günündedir.
Konferans, Kamu İktisadı Bilimsel Düşünce Topluluğu'ndan bir öğrencinin konuşması ile başladı. Konuşmasında, konferansın yapıldığı konferans salonunun bugüne kadar birçok kulüp tarafından pembe kariyer hayallerinin öğrencilere ulaştırılması için kullanıldığı fakat dışarıdaki hayatın o kadar pembe olmadığını, Hugo-Boss ve Savranoğlu direnişlerinin bunun en büyük kanıtı olduğunu belirten kulüp temsilcisi sözü konuşmacılara bıraktı.
Konferansın moderatörlüğünü yapan Araş. Gör. Erkin Başer ülkedeki sendikal örgütlülük düzeyini tarihsel istatistiklerle birlikte ele alırken var olan iki direniş hakkında bir takım önbilgiler vererek sözü Hugo-Boss direnişinin öznelerine bıraktı.
Hugo-Boss direnişi ile ilgili ilk konuşmayı Teksif Sendikası'ndan Faruk Aksoy aldı. Hugo-Boss firması hakkında genel bir takım bilgiler vererek konuşmasına başlayan Faruk Aksoy, seçim döneminde İzmir’e 35 proje sunulduğunu ve ama en az bu projeler kadar önemli 36. projeyi yani Hugo-Boss’un örgütlenmesini başaracaklarını belirtti. Kariyer kulüplerinin konuştuğu bu salonda bugün direnişçi işçilerin konuştuğunu ve yarın salonda olan öğrencilerin %80’inin de işçi olacağını söyledi. İşçi olmanın boyun fıtığı, bel fıtığı, sinir hastalıkları geçirmek, anti-depresan ilaçlar kullanmak olduğunu bugünden bilmeleri gerektiğine değinirken, öğrencilere Japon yöntemiyle üretim gerçekleştirilen bir fabrikada çalıştıklarında da robotlaştırılmaya çalışılacaklarını belirtti. Aksoy, öğrencilerin geleceklerini yalan kariyer planlarıyla değil, sınıf bilincini kuşanıp toplumsal muhalefetin bir parçası olarak örgütlemeleri gerektiğini belirterek sözlerini sonlandırdı.
Aksoy’un ardından direnişçi Gülten Cengiz söz aldı. Cengiz konuşmasına, Hugo-Boss içerisindeki çalışma sisteminde üniversite mezunlarının, makineler başında üretim yapan işçileri denetleyen, grup liderliği yapan kişiler olduğunu ve bu kişilerin yaşam standartları ile makine başında üretim gerçekleştiren kol işçisinin yaşam standartları arasında çok büyük bir fark olmadığını belirterek başladı. 5 yıl öncesinde grup liderliği yapan bir kişi 3-4 milyar maaş alabilirken bugün bir kol işçisine göre çok yüksek bir maaş almadığını, gün geçtikçe koşullarının onlar açısından da kötüleştiğini belirten Cengiz, salondaki öğrencilerin yarın Hugo-Boss’ta grup liderliği yapacak kişiler olduğuna da değindi. Fabrikalardaki vardiya amirlerinin her bandın kaç tane mal üretmesi gerektiğini grup liderlerine ilettiklerini ve grup liderlerinin yapmış oldukları işin işçilerin performanslarını yükselterek istenilen sayıda iş çıkarabilmelerini sağlamak, dolayısıyla işçilerin patron adına daha fazla sömürülmesini sağlamak olduğunu belirtti. Çelik, Toplam Kalite Yönetimleri'nde ise emrindeki işçilere en iyi zulmü yapan, emrindeki işçileri en fazla sömüren grup liderlerine ödül verildiğini söyledi. Öğrencilerin, bir firmaya girdikleri zaman yapacakları performans arttırma ya da kalite arttırma uygulamalarının her birinin işçilerin daha fazla sömürülmesi demek olduğunu unutmamaları gerektiğine değinen Çelik, fabrikaya girerken kendisinden sağlık raporu istenildiğini fakat bugün boyun fıtığı, sinir sıkışması ve bacaklarında varisler olduğunu ve patronun kendisini çıkarırken sağlık raporu istemediğini belirterek sözlerini sonlandırdı.
Daha sonra sözü alan Eylem Çelik ise Hugo-Boss işçilerinin yaşam koşullarını değerlendiren bir konuşma yaptı. Üretimin yapıldığı makinelerde bilgisayarlı sistemlerin olduğunu ve bu sistemlerin onların performanslarını ölçtüğünü dolayısıyla bir robot gibi çalıştıklarını, tuvalete bile çıkamadıklarını anlatarak başladığı konuşmasında evden işe ve işten eve gitmekten başka bir şey yapamadıklarını belirtti. Toplam Kalite Yönetimi içerisinde 6 ay boyunca hiç geç kalmamış, hiç rapor almamış, hiç devamsızlık yapmamış ve normal bir performansla çalışan işçilere ödül olarak çeyrek altının verildiğini ve tüm işçilerin bu ödülü alabilmek adına devamlı en yüksek performansta çalışmayı istemeleri sonucu beraber çalıştıkları iş arkadaşlarını tanıyamaz duruma geldiklerini belirtti. Cengiz konuşmasını, kendisinin Toplam Kalite Yönetimi kapsamında yüksek performansından dolayı ödül alan bir işçi iken sendikalı olduktan sonra performansının düşük olması gerekçesiyle işten atıldığını belirterek sonlandırdı. Bu örnek üzerine tekrardan söz alan Gülten Cengiz ise kendisinin de yüksek performans nedeniyle Almanya’da bir konferansta Hugo-Boss adına konuşturulduğunu fakat sendikalı olduktan sonra düşük performans gerekçesiyle işten atıldığını belirterek katkıda bulundu.
Bu konuşmaların ardından sözü Tekgıda-İş Sendikası Başkan Danışmanı Gürsel Kösealdı. Köse konuşmasına, deri ve tekstil sektöründeki sorunlar ile diğer işkollarındaki sorunların aynı olduğunu belirterek başladı. Sendikacılar olarak kendilerinin bu ülkede yaşanılan tüm sorunlara -çevre sorunu, sağlık sorunları, öğrenci sorunları vb.- kendi sorunları gibi baktıklarını ve tüm sorunların çözümünün, tüm ayrımları ortadan kaldırarak ortak mücadele etmekten geçtiğini belirterek devam eden Köse bu ülkedeki işçi sınıfının 15-16 Haziranlar'ı, büyük maden yürüyüşünü, bahar eylemliliklerini ve son olarak da 78 günlük büyük Tekel direnişini gerçekleştirdiğine değindi. UPS ve Billur Tuz deneyimlerine dair değerlendirmelerde bulunan Köse, sendikaların işçi evleri olduğunu, sendikaların asli görevinin işçileri örgütlemek ve emek hırsızlığına dur demek olduğunu, tüm bunların yanında kötü sendikanın olmadığı fakat kötü sendika yöneticilerinin olduğunu belirtti. Konuşmasını Türk-İş içerisinde var olan Sendikal Güç Birliği'nin propagandası ile sonlandırdı.
Daha sonra sözü Deri-iş İzmir Şube Başkanı Makum Alagöz aldı. Sözlerine umudunun harç paralarının kaldırıldığı, yurtların bedava olduğu parasız bir eğitim olduğunu belirterek başlayan Alagöz, 148 günlük direniş deneyimlerini aktararak devam etti. Direniş sürecinde devletin zoruyla defalarca karşı karşıya kaldıklarını belirten Alagöz, direnişçi işçilere bir kadının bıçakla saldırması sonucunda kendilerinin polisi aramalarına rağmen, polisin direnişçi işçileri gözaltına aldığını belirterek devam etti. Savranoğlu fabrikasının çevreyi katlettiğini ve fabrikanın bu hali ile üretim yapmaması gerektiğini vurgulayan Alagöz, bugün deri işçilerinin Savranoğlu'nda yaşadıklarının benzerlerini -düşük maaşları, iş sağlığı ve güvenliği koşullarının olmadığı fabrikalarda çalışmaları- yarın öğrencilerin de yaşayacaklarını belirterek konuşmasını tamamladı.
Sonra sözü Aydın Gençarslan aldı. Sözlerine 148 gündür anayasal haklarını istedikleri için direndiklerini belirterek başlayan Gençarslan, içerideki çalışma koşullarını anlatarak devam etti.
Gençarslan’dan sonra sözü alan diğer direnişçi Savranoğlu işçisi Cüneyt arkadaşımız ise 2 yıllık bir işçi olduğunu, patronun tazminatınızı alıp gidin dediğini fakat kendilerinin parayı değil onurlarını tercih ettiklerini belirtti. İşverenlerin var olabilmeleri için işçileri sömürmeleri gerektiğini, dolayısıyla da örgütlü davrandıklarını fakat işçilerin örgütsüz kaldıklarını ve zamanın örgütlenme, direnme, sokaklara akma zamanı olduğunu dillendiren konuşmanın ardından soru cevap bölümüne geçildi.
Kulüpler adına yapılan bir konuşmada ise TEKEL direnişindeki sınıf mücadelesi ruhu ele alınarak sınıf dayanışmasını büyütmek gerektiği, bu konferansın buna hizmet ettiği belirtildi.
Çok katılımlı soru–cevap bölümlerinde, direnişlerin İzmir kamuoyuna taşınamaması ve Sendikal Güç Birliği propagandasının yapılması üzerine Tekel sürecinde sınıfta kalan sendikaların özeleştiri vermeden samimi olamayacakları yönünde eleştirilerde bulunuldu. İşe iade davaları, Tekel direnişi, sendikal örgütlülüğün mantığı gibi konular üzerine yoğun tartışmaların yaşandığı soru-cevap bölümünden sonra konferans sonlandırıldı.
Konferanstan notlar;
* Öğrenci kulüplerinin bir araya gelerek örgütlemiş oldukları konferans kitle çalışması adına olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi
* Sunumlar bölümünde Tekel Direnişi’nin kazanımla sonuçlandığını savunanlar, soru-cevap kısmında eleştirilere maruz kalınca kısmi kazanım olduğunu belirterek geri adım attılar.
* Bir Hugo-Boss işçisi, sendikal örgütlenme başladıktan sonra kendisine işveren adına ajanlık teklifi yapıldığını, ajanlık teklifi yapma nedenlerinin ise kendisinin ekonomik sıkıntılar yaşamasından dolayı çalışmaya mecbur olması olduğunu belirtmiş, para adına onurunu satmadığını, satmayacağını söyledi. Bu alıntı ile sermaye sınıfının ne kadar azgın, vahşi olduğu gözler önüne serildi.
* Bir öğrenci ders konusu olarak Hugo-Boss firmasını araştırmak adına fabrikaya gittiğini, fabrika yöneticilerinin her şeyi allayıp pullayarak anlattıklarını fakat “İşyerinizde sendika var mı?” sorusuna “Daha sendika ile karşılaşmadık ama karşılaşırsak olumlu tepki veririz, çünkü anayasal bir hak” olarak cevap verdiklerini ama bu cevabı verdiklerinde dışarıda işçilerin direnişte olduklarını bildiklerini belirtti.
* Normalde konferansların bir buçuk saat sürdüğü salonda gerçekleştirilen sunum iki buçuk saat sürdü. Konferansa yaklaşık 200 öğrenci katılım sağladı.
* İİBF’den bir akademisyen, tartışmaların verimliliğinden etkilenerek ikinci öğretim dersini iptal etti ve öğrencilerini salona çağırdı.
Kaynak: kizilbayrak.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder