TEKEL işçileri iki ay önce, özelleştirme saldırısına karşı, özlük haklarına sahip çıkmak için alanlara çıkmış ve Ankara’yı direnişin merkezi haline getirmişti. Ankara’nın göbeğine kurdukları direniş çadırları ile patronlar devletinin kalbinde işçi sınıfının haklı taleplerini haykırmışlardı.
TEKEL işçilerinin kararlılıkla sürdürdükleri direniş 2 ayı geride bıraktı. Bu iki ay içerisinde gerek devletin kolluk güçleri ve siyasetçileri, gerekse sendika bürokratları direnişi kırmak için türlü oyunlara başvurdular. TEKEL işçileri direnişlerinin ilk günlerinde polisin gaz bombaları ve coplarıyla karşılaştılar. Ancak saldırıya rağmen geri çekilmediler. Saldırıyı püskürttüler.
Çadırlara taşınan direniş bu kez soğuğa, açlığa, zor yaşam koşullarına rağmen sürdü. Haklı talepleri için mücadele eden işçileri hiçbir güçlük yıldıramıyordu. Devlet bir yandan başbakan aracılığıyla tehditlerini sürdürürken bir yandan da türlü kirli yöntemi devreye soktu. Direnişteki işçilerin PKK’li olduklarını söyleyerek toplumda yaratılan desteği kırmaya çalıştı. Provokatör edebiyatının yanı sıra çadırlarda kaçak elektrik kullanıldığı gibi her tür saldırıya başvuruldu.
Yalanlar arasında öne çıkan ise kıdem tazminatları üzerinden söylenendi. Önce kıdem tazminatları sanki işçilerin yıllardır verdikleri emeğin hakkı değil hükümet tarafından sunulan bir lütufmuş gibi gösterilmeye çabalandı. Sonrasında ise şeytanın bile aklına gelmeyecek bir yönteme başvuruldu. İşçilerin hesaplarına yatırılan kıdemler onlardan habersiz biçimde vadeli hesaplara aktarıldı ve hesap hareketleri gösterilerek işçilerin paraları çekip direnişi bitirdiği yalanı söylendi. Bu oyun da kısa süre içerisinde ortaya çıkarıldı ve teşhir edildi.
Direnişin gücü sendika bürokratlarını da zor durumda bıraktı. Yıllardır tüm direnişleri kırmakta ustalaşan bürokrat takımı bu kez ne yaptıysa işçilerin mücadele azmini yok edemedi. Hava boşaltmak için kurgulanan merkezi mitingler işçilerin kürsü işgali ile boşa düşürüldü. Sınıfa ihanet misyonunu yerine getiremeyen sendikacıların kirli çamaşırları Erdoğan tarafından da ortaya serildi. Direnişi kırmak için sendikacıları karalamayı amaçlayan Erdoğan, 4/C’yi TÜRKİŞ bürokratlarının ortaya attığını, sendikacıların direnişi bitirmek için devlete nasıl akıl verdiğini anlattı. Hükümet, kendi acizliği ile birlikte sendikal bürokrasinin de iflasını belgeliyordu.
Direniş kritik aşamada!
Bugün TEKEL direnişi geldiği yer itibariyle kritik bir noktada bulunuyor. Sermaye devleti Şubat sonunda çadırlara saldıracağını pervasızlıkla ilan etti. Bu açık tehdide karşı işçilerin mevcut örgütü olan sendikalar ise halen daha net bir program ortaya koyamadılar. Dahası barışçıl yöntemlerin kullanılacağı, saldırıya karşılık verilmeyeceği gibi sözler etmeye başladılar. Bu direnişi kırmak ve işçilerin moral olarak yıkmak için başvurulan sinsi bir yöntemdir.
Saldırıyı boşa düşürmenin iki boyutu vardır. Bir yönü direnişteki işçilerin yanında yer almak, onlarla omuz omuza durmak ve olası polis saldırısına fiili olarak karşı koymaktır. Saldırının şiddeti ne olursa olsun tüm sınıf güçleri TEKEL işçilerinin etrafında kenetlenerek zoru zor ile bozmalıdır.
Diğer bir yön ise sınıfın üretimden gelen gücünü kullanarak saldırıyı “genel grev” ile yanıtlamasıdır. Saldırıya karşı üretimin duracağı ve talepler kabul edilene kadar genel greve gidileceğinin şimdiden ilan edilmesi, bunun sözde kalmayıp fabrikalarda hazırlığa konu edilmesi patronlar devletine korku salacak ve saldırmadan önce iki kez düşünmesine sebep olacaktır.
Bunun yanı sıra olası bir saldırının ardından bulunulan her yerde alanlara çıkılmalı, direnişin ruhu fabrikalara, semtlere, sokaklara taşınmalıdır. Tüm bu kararlılıkla TEKEL direnişinin etrafında kenetlenmeli ve en geniş tepkiyi örgütlemeliyiz.
Gün TEKEL direnişi ile dayanışma günüdür! Gün patronların sözcülerinin saldırı tehditlerine karşı genel grev silahına sarılma günüdür! Gün eylemli sınıf dayanışmasını TEKEL direnişi için yükseltme günüdür!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder