13 Ocak 2010 Çarşamba

2010 kavga yılı olacak!

2010 yılının ilk Tekstil İşçileri Bülteni ile merhaba! 2009 yılı sermayenin yeni saldırıları devreye soktuğu, işçi ve emekçilere dayatılan yıkım ve köleliğin katmerleştiği bir yıl oldu. Etkisini arttıran kriz işçilerin boynuna yeni kölelik prangaları takarken krizi fırsata çevirmeye çabalayan patronlar takımı kârlarına kâr, servetlerine servet kattılar.

2009 biz tekstil işçileri açısından da zor bir yıl oldu. Kriz ile birlikte işverenler tarafından “öldük bittik” naraları atılmaya başlandı. Bu naralar onların “bitiş”inden çok bizlerin zaten kıt kanaat sürdürdüğümüz yaşamımızın daha da zorlaşacağının sinyalleriydi. Ve çok geçmeden krizden payımıza düşeni fazlasıyla aldık. İşten atmalar, ücretlerin düşürülmesi, taşeronlaştırma, sigortasız çalışma v.b…

12 Ocak 2010 Salı

Sefalet ücretini kabul etmeyelim!

Ocak ayına girmiş bulunuyoruz, biz işçiler ve tüm çalışanlar için çok önemli olan asgari ücretin belirlendiği dönem. Yapılan görüşmelerin ardından asgari ücrete üç kuruşluk sefalet zammı yapıldığı açıklandı. Bizler de bu zammın birşeyi değiştirmeyeceğini bilmemize rağmen zam aldığımız için sevindik!

Kadınlar birlik olmalı!

Ben tekstilde çalışan bir kadın işçiyim. Yaşamak için çalışmak zorundayım. Tek maaşla geçinilmiyor. Çalışırken kadın olduğumuz için iki kez sömürülüyoruz. Çalıştığımız yerlerde kadınlara karşı ayrımcılık ise had safhada. Sürekli hakaretlere maruz kalıyoruz. İşyerinde mesaiye kalma zorunluluğumuz var. Kalmak istemediğimizde ertesi gün burnumuzdan getiriliyor. Bize bırakılan kısıtlı zaman içerisinde diğer görevlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Robotlaşıyoruz.

Birlikteysek güçlüyüz!

Tekstil işçileri diğer sektörlere göre daha eğitimsizler. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise öğrenimlerini yarıda bırakıp küçük yaşta çalışmak zorunda kalanların ilk tercihinin tekstilde çalışmak olması. Çocuk yaşta çalışmaya başlayıp günün büyük kısmını iş yerinde geçiriyoruz. Eve gidince tek isteğimiz yatıp dinlenmek oluyor. Çoğu zaman kitap okumak bile zor geliyor. Haftanın altı günü geç saatlere kadar çalışan bir insanın ailesiyle bile zaman geçirmesi çok zorken sosyal faaliyetlere zaman ayırmak neredeyse imkansız. Tabi bu da patronların işine geliyor, kendi haklarını bilmeden çalışan, dünyadan bihaber bir işçi onlar için daha iyi tabi.

Ama bu bizim kaderimiz değil! Bunun böyle olmasının sebebi bizleriz, birlik olup değiştirebiliriz. Bizler olmasak onlar bir hiç bunu görmeliyiz. Birlikteysek güçlüyüz!

Bir tekstil işçisi

Patronun oyununu bozmak için gücü kullanalım!

Merhaba dostlar, bu yazdıklarımı benim gibi işçi arkadaşların okuyacağını bilmek beni çok mutlu ediyor. Bülten sayesinde derdimizi, sıkıntımızı dile getiriyoruz. Bunun ortak çözüm yolu aramamızın aracı olduğunu düşünüyorum.

Polis vuruyor, polis dövüyor, polis katlediyor... Daha ne kadar sessiz kalacağız?!

Bu yazının konusu aslında hepimizi çok yakından ilgilendiriyor. Son dönemlerde televizyon ve gazetelerde belki bir dakika belki de bir kaç sütunla geçilen haberler var. Birkaç dakika, ama içimizi ürperten… “Nasıl? Bu kadar basit mi? Bu sefer kim?” sorularını sorduran haberler.

Yeni yıl hediyemiz zam yağmuru oldu

Yeni yılı sermaye iktidarının zam saldırısı altında karşılayan işçi ve emekçilere, asgari ücret (sefalet zammı) zammının ardından bir darbe daha indirildi. Yeni yılı milyonlarca emekçiye zehir etmekte kararlı olan sermaye hükümeti, zam saldırısıyla açlık ve sefaleti daha da derinleştireceğinin mesajını verdi.

Patronun kurnazlığı, işçinin saflığı!

Ben Gıda Çarşısı’nda çalışan bir işçiyim. Bir süredir çevremizdeki tekstil işçisi arkadaşlarla biraraya geliyor ve sorunlarımızı tartışıyoruz. Bu sayede haklarımızın neler olduğunu öğreniyor, diğer işletmelerde olup bitenlerden haberdar oluyoruz. Aynı zamanda bir bülten de çıkartıyoruz. Geçenlerde bu çalışmalardan haberdar olan bir arkadaş sorun yaşayan başka bir arkadaşı bize yönlendirdi. 350 TL maaş aldığını ve sigortasının doğru dürüst ödenmediğini söyledi. Ben de asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştırmanın yasak olduğunu söyledim. O da kimse ses çıkartmıyor dedi. Sonra da olayı anlattı. Hem dehşete kapıldım, hem de arkadaşlarım adına çok üzüldüm.

TEKEL işçileri hepimiz için direniyor!

Sermaye devleti saldırılarını tüm arsızlığıyla sürdürüyor. İşçi ve emekçilerin sessizliği ise bu haramilere güç ve cesaret veriyor. Özelleştirme saldırısının hedefinde bu kez TEKEL işçileri vardı. Devlet yine “özelleştir-güzelleştir” masallarıyla fabrikalarını peşkeş çekmeyi, işçileri ise kapının önüne koymayı amaçlıyordu. Ancak TEKEL işçileri devletin bu planlarını yerle bir etti.

2009 saldırılar ve direnişlerle geçti...

Kapitalist krizin patlak vermesinin ardından sermayenin saldırıları 2009’da daha da arttı. Dalga dalga gelen saldırılarla krizin faturası işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmek isteniyordu. İşten atmalar, ücretsiz izinler, ücret gaspları, sosyal hakların tırpanlanması saldırıların başlıca biçimleriydi.